top of page

Ä°smail BAYKARA, Birkan GÜLSEVEN
DoÄŸu Anadolu’da
Alt ve Orta Paleolitik Dönemler
Gürgürbaba Tepesi Buluntuları /
The Lower and Middle Paleolithic from Eastern Anatolia: The Gürgürbaba Hill Lithic Sample


 

       Anadolu’daki fosil insan varlığını ve insanların Afrika’dan Avrasya’ya yayılım alanlarını ortaya koymaya yönelik gerçekleÅŸtirilen araÅŸtırmada, Van ilinin arkeolojik açıdan kilit bir noktada yer aldığı, bilimsel anlamda da elde edilen bulgularla bir kez daha ortaya konulmuÅŸtur. CoÄŸrafik olarak DoÄŸu Anadolu Bölgesi, Asya’ya açılan doÄŸal bir kara köprüsüdür ve Paleolitik dönemlerde insanların DoÄŸu Anadolu’dan Asya’ya veya tam tersi yönde olan göç hareketlerinin incelenmesi açısından kritik bir öneme sahiptir.
      Bu kapsamda Van Ä°linde gerçekleÅŸtirilen araÅŸtırmalar sırasında ErciÅŸ’in, Ulupamir Köyü’nün hemen kuzeyinde yer alan ve Gürgürbaba Tepesi olarak isimlendirilen alanda Paleolitik ÇaÄŸ’a ait çok sayıda yontmataÅŸ alet tespit edilmiÅŸtir. Bu çalışmada Gürgürbaba Tepesi buluntu alanında yüzey araÅŸtırması sonucunda tespit edilen ve Paleolitik Döneme tarihlenen buluntuların teknolojik ve tipolojik özellikleri tanımlanmıştır. 


     Gürgürbaba Tepesinin Paleolitik dönem kalıntıları arasında el baltaları, iri yonga ve dilgileri, iri kesici aletleri, Levallois olan ve olmayan yongalama ürünleri, düz yonga ve dilgi gibi yontmataÅŸ alet kalıntılarıyla teknolojik açıdan Alt Paleolitik’in geç Acheulian dönemine ve Orta Paleolitik döneme ait olduÄŸunu tespit edilmiÅŸtir. Sonuç olarak bu kanıtlar ışığında, Gürgürbaba Tepesi’nin Orta Pleistosen dönemin ortalarından itibaren (Oksijen izotop 12) Paleolitik dönem insanları tarafından iskan edildiÄŸi düÅŸünülmektedir. Burada tespit edilen yontmataÅŸ aletler, Geç Acheulian ve Orta Paleolitik dönemde Levant ve Güney Kafkasya’daki örneklere benzer olduÄŸu ortaya çıkarılmıştır. 
 

1

Mehmet IÅžIKLI, GülÅŸah ÖZTÜRK
DoÄŸu Anadolu Arkeolojisi ve Kura-Aras Kültürel Olgusu / Eastern Anatolian Archaeology and the Kura-Araxes Cultural Phenomenon

 

      Ülkemiz topraklarının beÅŸte birini oluÅŸturan daÄŸlık DoÄŸu Anadolu Bölgesi konumundan sıra dışı coÄŸrafi özelliklerine deÄŸin birçok açıdan özel ve önemli bir bölgedir. Bu bölgenin arkeolojisi de kendi coÄŸrafi özellikleri kadar zorlu ve sıra dışıdır. Bölge arkeolojik açıdan yüksek bir potansiyele sahip olmasına karşın bünyesinde çok sayıda çözüm bekleyen sorun bulunmaktadır. Bu sorunlu dönem ve kültürlerin başında da bölge arkeolojisinin dönüm noktalarından biri oluÅŸturan Kura-Aras Kültürü’nün hâkim oluÄŸu Erken Tunç ÇaÄŸları gelmektedir.

      Antik YakındoÄŸu genelinde önemli ve köklü deÄŸiÅŸim ve dönüÅŸümlerin yaÅŸandığı bu dönemde DoÄŸu Anadolu yaylasını büyük çapta bu kültürel fenomen karakterize etmektedir. CoÄŸrafi ve kronolojik açıdan önemli bir büyüklüÄŸe sahip olan bu kültürel yapılanma DoÄŸu Anadolu Arkeolojisinin en önemli kültürel unsurlarının başında gelmektedir. Bu sunumda bu kültüre dair var olan sorunların tespiti, nedenleri ve olası çözüm önerileri bölge arkeolojisi çerçevesinde analiz edilecektir.   

2

Bengi BaÅŸak SELVÄ°
Kura Aras Alet Çantası: Sos Höyük ÖrneÄŸi /
The Kura-Araxes Tool Kit: An Example from Sos Höyük



 

      Kura Aras Kültürü Ä°lk Tunç Çağı boyunca DoÄŸu Anadolu Bölgesi'nde baskın olarak bin yıldan uzun süre varlığını sürdürmüÅŸtür. BilindiÄŸi gibi Kura Aras fenomeni küçük köy tipi yerleÅŸmeler, tarım-hayvancı yaÅŸam biçimi ve kırmızı-siyah açkılı el yapımı çanak çömlekle tanımlanmaktadır. Ancak çoÄŸunlukla bu kültür üzerine araÅŸtırmalarda alet çantası göz ardı edilmiÅŸtir. Bu çalışmanın temel amaçları arasında Sos Höyük kazılarında bulunan aletlerin tanımlanması ve yapım teknolojileri hakkında bilgi verilmesinin yanında, yaklaşık bin yıldan uzun süren Kura Aras etkisinde alet çantasındaki deÄŸiÅŸim, hammadde temin stratejilerine de deÄŸinilecektir. Özellikle, taÅŸ alet üretimi üzerine çalışmaların Üst Paleolitik ve Neolitik döneme yoÄŸunlaÅŸmış olduÄŸu düÅŸünüldüÄŸünde Sos Höyük buluntu topluluÄŸu Ä°lk Tunç Çağı'nda avcılık, hayvancılık ve tarımda kullanılan aletlere ışık tutması açısından ayrı bir önem arz etmektedir.

3
Selvi_Sos Hoyuk Stone Tools.jpg

Hülya ÇALIÅžKAN AKGÜL
Yukarı Fırat Vadisi’nde M.Ö. 4. Binyıl Sonu - 3. Binyıl Başı: Geç Kalkolitik Dönem’de “Uluslararası” Ä°liÅŸkiler / 
The End of the 4th and the Beginning of the 3rd Millennium BC in the Upper Euphrates Valley: "International" Relations in the Late Chalcolithic.


 

      Yukarı Fırat Vadisinde yapılan araÅŸtırmaların geçmiÅŸi 19. yüzyılın sonlarına kadar uzanır. Bölgede, 1968’lerde baÅŸlayan Keban ve Karakaya baraj projeleri, arkeolojik mirasın büyük bir bölümünün sular altında kalmasına neden olmakla birlikte yoÄŸun arkeolojik çalışmaların baÅŸlatılmasını da saÄŸlamıştır. Barajların su tutmaya baÅŸlaması ile birlikte kazı çalışmalarının sayısı dramatik bir biçimde düÅŸüÅŸ göstermiÅŸtir. Günümüzde ise detaylı-sürekli ve güvenilir verinin elde edildiÄŸi tek yerleÅŸim yeri, Malatya’da yer alan Arslantepe’dir. 1961 yılından günümüze kadar devam eden kazı çalışmalarında, höyüÄŸün güney bölümünde, Geç Kalkolitik döneme tarihlenen ve bölgede ilk defa erken devlet sisteminin hayata geçirildiÄŸi muazzam bir kerpiç saray ortaya çıkarılmıştır. Sarayda saptanan buluntular, söz konusu dönemde yerleÅŸim yerinin bölgelerarası iliÅŸkilerde önemli bir merkez olduÄŸunu ortaya koymaktadır.

     Özellikle 1980’li yıllardan itibaren yerleÅŸimde odaklanılan Kalkolitik dönem çalışmaları Arslantepe’nin Mezopotamya’daki Geç Uruk kültürü ile iletiÅŸim ve etkileÅŸimde olmasının yanı sıra güçlü bir bölgesel karaktere sahip olduÄŸunu da göstermektedir. Ancak bu noktada, Mezopotamya etkisi göstermeyen kırmızı-siyah renkli ve parlak açkılı yeni bir çanak çömlek grubunun hem Arslantepe’de hem de Tepecik’de (Elazığ), Geç Uruk ile iliÅŸkili tabakalarda saptanması Kızılırmak Havzası ve kuzeydoÄŸu Anadolu bölgeleri ile iliÅŸkilerin var olup olmadığı tartışmalarını baÅŸlatmıştır.

      Sözü edilen anahtar bölgeler birbirinden farklı kültürel geçmiÅŸe ve dinamiklere sahip olsalar da Geç Kalkolitik dönemde yoÄŸun iletiÅŸime geçmiÅŸ bölgelerdir. Bu nedenle belki farklı “etnik gruplara” da sahip olabilecek bu bölgeler arasındaki iliÅŸki “uluslararası” ölçekte ele alınabilir. Dolayısıyla Yukarı Fırat bölgesindeki tek kazı yeri olan Arslantepe sadece kendi bölgesini deÄŸil, Kızılırmak Havzası, kuzeydoÄŸu Anadolu ve hatta DoÄŸu Karadeniz bölgelerinin Kalkolitik dönemdeki kültürel süreçlerine ışık tutabilecek bir güce sahiptir. Bu çalışmada Yukarı Fırat Vadisi Geç Kalkolitik çaÄŸ kültürü, özellikle çanak çömlek buluntu grupları üzerinden incelenecek ve söz konusu dönemde farklı kültürler arasındaki iletiÅŸim-etkileÅŸim süreçleri ve bunların sonuçları ele alınacaktır.

4
5
6

Ayhan YARDIMCIEL
Yeni Buluntular Işığında M.Ö. 2. Binyıl’da DoÄŸu Anadolu’nun IsısızlaÅŸması Üzerine Bir DeÄŸerlendirme /

An Analysis of the Desertion of Anatolia in the 2nd Millennium B.C.E. in the Light of New Findings

 

      DoÄŸu Anadolu’nun ilk yerleÅŸik köy yaÅŸantısının temelleri her ne kadar Kalkolitik ÇaÄŸ ile atılmışsa da belirgin olarak ortaya çıkışı Ä°lk Tunç Çağı ile birlikte olmuÅŸtur. Kura-Aras Kültürü olarak adlandırılan bu kültür mensupları bölgenin coÄŸrafi ÅŸartlarına göre refleks geliÅŸtirmiÅŸlerdir. Kültür içerisinde yer deÄŸiÅŸtiren göçebeler olmasına raÄŸmen ağırlıklı ekonomik model yerleÅŸik yaÅŸantı yönündedir. Ancak yaklaşık binyıl sürmesine raÄŸmen Kura-Aras Kültürü yerleÅŸmelerinin herhangi bir tahribat olmadan terk edildiÄŸi anlaşılmaktadır.

     Özellikle Van Gölü Havzası’nda bulunan Karagündüz, Dilkaya ve Van Kalesi isimli höyüklerden elde edilen veriler Kura-Aras Kültürü sonrasında cılız bir Erken Demir Çağı tabakasına kadar geçen süreçte bu yerleÅŸme yerlerinin terk edildiÄŸini ortaya çıkarmıştır. Orta Tunç Çağı’na tekabül eden bu ıssızlaÅŸma DoÄŸu Anadolu’da oldukça belirgindir. Aynı durum Aragats Ovası’nda da görülmesine raÄŸmen burada yine de Orta Tunç Çağı’na tarihlenen tabakalara ulaşılmıştır. Özellikle Metsamor yerleÅŸmesinde 4 m. ye yakın bir Orta Tunç Çağı tabakası bulunmaktadır. Bu tabakadan ele geçirilen keramikler Aras Boyalıları Kültürü keramik repertuarı ile uyumludur. Nahçıvan bölgesinde bulunan I. Ve II. Kültepe höyükleri ile Åžahtahtı ve Kerki gibi nekropollerden elde edilen verilere göre ise Ä°lk Tunç Çağı sonrası yaÅŸamın kesintiye uÄŸramadan devam ettiÄŸini ortaya çıkarmıştır.

     Tüm bu bilgi ve bulgular sonrasında Türkiye bilim camiasında ilk kez Altan ÇilingiroÄŸlu ile gündeme gelen Van-Urmiye Boyalıları, sonrasında yapılan araÅŸtırmalar ile Aras Boyalıları ismini almış ve ait olduÄŸu kültür ise genel bir kabul ile Aras Boyalıları Kültürü olarak adlandırılmıştır. Bu doÄŸrultuda ortaya çıkan tablo Ä°lk Tunç Çağı Kura-Aras Kültürü sonrasında aslında yeni bir kültürün ortaya çıktığıdır. Ancak kültürün Kafkas DaÄŸları’nın güney eteklerinde baÅŸlamak üzere güneyde Kuzeybatı Ä°ran ve MuÅŸ Erzurum hattından doÄŸuda Nahçıvan’ı kaplayan geniÅŸ yayılım alanı içinde sadece Anadolu paydaşındaki arazide kültüre ait yerleÅŸim yerlerinin tespiti yapılamamıştır.

     Arkeolojik kazı yapılan anahtar yerleÅŸmelerde ise kültüre ait keramikler tabakaya baÄŸlı olmayan buluntulardır. 
Bu aÅŸamadan sonra kültür için, yarı göçebe, göçebe, pastoral gruplar vb. tanımlamalar yapılmıştır. Bu tanımlamaların yapılması elde edilen arkeolojik verilerin tanımlanması üzerinden olacaktır. GöçebeliÄŸe gerekçe olarak ise iklim deÄŸiÅŸikliÄŸi ile artan hayvan sürülerinin otlak sıkıntısı çekmesi dolayısıyla yüksek rakımlı yerlere çıkış gösterilmiÅŸtir. Aras ve Arpaçay Nehri ile baÄŸlı kolları aracılığı ile tam bir depresyon alanına dönüÅŸen kültürün yayılım coÄŸrafyasının merkezinde bulunan Büyük ve küçük AÄŸrı DaÄŸları zorlu geçitler coÄŸrafyanın diÄŸer aktörleridir. Ä°ÅŸte bu zorlu coÄŸrafyada tamamen bir yerleÅŸik yaÅŸamdan veya göçebelikten bahsetmek mümkün deÄŸildir. Bu doÄŸrultuda 2016 yılında baÅŸlattığımız Aras Boyalıları Kültürü’ne yönelik yüzey araÅŸtırmaları sırasında 2017 yılında IÄŸdır ile AÅŸağı Erhacı Köyü sınırları içinde 865 rakımda kültüre ait bir yerleÅŸim yerine ulaşılmıştır. Kültürün yayılım coÄŸrafyasının Anadolu paydaşındaki bu ilk keÅŸif ilk etapta sorun çözmüÅŸ gibi görünmüÅŸse de önemli anahtar yerleÅŸmelerin neden terk edildiÄŸini hali hazırda açıklamış deÄŸildir. Bununla birlikte akıllara dikey tabakalanmanın terk edilip yatay yerleÅŸme modelinin benimsenmiÅŸ olduÄŸu fikri gelmektedir. Çok yoÄŸun miktarda ele geçirilen monokrom Aras boyalılarının tamamı geometrik bezemelidir. YerleÅŸim yerinden geçen kanal duvarından tabaka takibi yapılamadığı için ÅŸimdilik Erhacı YerleÅŸmesi olarak adlandırmaktayız. Bölgede Orta Tunç Çağı öncesi veya sonrasına ait keramik verisine ulaşılamamıştır. 
     
     Bununla birlikte kültür içinde hem Transhümanist hem de Nomadik grupların aynı anda var olduÄŸu düÅŸünülürse bulunan yerleÅŸim yerinin hangi grup tarafından kullanıldığı da ÅŸuan için net deÄŸildir. Ancak yazının hazırlanmasına sebep olan sempozyumun düzenleneceÄŸi tarihten önce aynı bölgede yapılacak yüzey araÅŸtırması ile yerleÅŸim yerine baÄŸlı nekropol alanı ve güvenlik gerekçeli savunma tesisinin tespiti yerleÅŸmenin Transhümanist gruplara ait olduÄŸunu ortaya çıkarmaya yetecektir. Keza Transhümanist gruplar bir yerleÅŸim yerine baÄŸlı kısmi göç yapan gruplar oldukları için sürekli gömü yapılan bir nekropol alanına sahip olmaktadırlar. Bununla birlikte bu yerleÅŸim yerinin güvenliÄŸini saÄŸlayacak bir savunma tesisinse ve bu arkeolojik merkezler arasındaki irtibatı saÄŸlayan bir yol ağı ÅŸebekesine sahiptirler. Transhümanistler bugünkü köy-yayla modelini karşılamaktadırlar. Köy içinde bulunan hayvancı gruplar kısa süreli göç yapmaktadırlar. Ancak tarımcı gruplar köy içinde sabit kalmaktadırlar. Dolayısıyla bugün köy sistemi içinde yaÅŸayan ve yazları yaylaya çıkan gruplara göçebe denilemeyeceÄŸi gibi Aras Boyalıları Kültürü için de göçebe terminolojisinin terk edilmesi gerekmektedir. Ancak Nomadik gruplar ise sürekli yer deÄŸiÅŸtirmektedirler. Tuzluca ilçesi Çiçekli Köyü sınırları içinde ekip üyelerimiz çok net bir ÅŸekilde Nomadik kamp yeri tespit etmiÅŸtir. Bu kez büyük hayvan sürüleri için tasarlanan bir savunma tesisi, (ki önceden kale olarak tanımlanmıştır), bir gölet, gölet ile savunma tesisi ararsıdaki yol ağı ile tek bir adet kromlek mezar bu kamp yerinin arkeolojik tespitleridir. 
Bu çalışma ile yeni bilgi ve buluntular ışığında Orta Tunç Çağı Aras Boyalı Kültürü’nün ekonomik tercih merkezli yerleÅŸim stratejisi ve tipoloji üzerine deÄŸerlendirme yapılacak, IssızlaÅŸmaya yeni bir bakış açısı getirilecek, transhümanist ve nomadik kavramları ışığında kültürün yaÅŸam karekteri deÄŸerlendirilecektir.  

Yardımcıeı_Bulakbaşı Kale III.JPG
Yardımcıel_Yaygınyurt kurgan nekropolü b
Yardımcıel_Aşağı Erhacı Kalesi Kaya işçi
7
8

Kemalettin KöroÄŸlu
Harun Danışmaz

Urartu Krallığı’nın Ä°dari YerleÅŸim Organizasyonu / Administrative Settlement Organization of the Urartian Kingdom

 

     Gününüze kadar Urartu Krallığı’nın yönetim modeli yazılı belgelerden elde edilen sınırlı bilgilerden kurgulanmıştır. Özellikle Urartu ve Assur yazılı belgelerinden 200 yılı aÅŸkın süre boyunca krallığı idare eden kral sülalesi ve bazı eyalet valileri, Urartu sarayında çalışan görevliler bu sistemin parçaları olarak tartışılmıştır. Bütün bu iÅŸlerin Van Gölü’nün doÄŸu kısmındaki baÅŸkent TuÅŸpa’dan yürütüldüÄŸü kabul edilmektedir. Ancak bu yönetim modelinin oldukça parçalı coÄŸrafi bölgelere bölünmüÅŸ, ulaşımı son derece zor Urartu coÄŸrafyasına nasıl uyarlandığı konusunda belirsizlikler bulunmaktadır. Üzerinde tartışacağımız idari yerleÅŸim organizasyonuna iliÅŸkin bulgular yazıtlarla birlikte bu belirsizliÄŸi azaltmakta, devletin yapısını biraz daha belirgin hale getirmektedir. ÖnerdiÄŸimiz model 3 temel yerleÅŸim biçimi üzerine kurgulanmıştır.
 

  • Krallığının doÄŸrudan inÅŸa ettirdiÄŸi kentler ve yönetim merkezleri

  • Krallığın planladığı ancak valilerin inÅŸa ettiÄŸi yerel eyalet merkezleri

  • Krallıkla iliÅŸkisi olduÄŸu anlaşılan aÅŸiret merkezleri

 

      Bu yazıda, her üç grubun aynı döneme ait olduÄŸu ve bir sistemin parçası olarak geliÅŸtiÄŸini gösteren bulguları tartışacağız. Urartu ülkesine dağılmış merkezlerin genel özellikleri ve buluntuları bu konudaki temel dayanaklarımız olacaktır.

Mehmet KARAOSMANOÄžLU, Mehmet Ali YILMAZ
Kaleden Çok Katmanlı YerleÅŸim Yerine: Altıntepe. Sorunlar, Yeni KeÅŸifler ve Öneriler / From Castle to Multi-Layered Settlement: Altıntepe. Problems, New Explorations and Suggestions

Karaosmanoğlu ve Yılmaz_Altıntepe Urartu
Karaosmanoğlu ve Yılmaz_Altıntepe Urartu

     DoÄŸu Anadolu Bölgesi’nin arkeolojik potansiyeli oldukça zengindir. YerleÅŸime uygun coÄŸrafi özelliklerinin yanı sıra Kafkaslar, Ä°ran ve Kuzey Mezopotamya kültür bölgelerinin kesiÅŸim noktasındaki konumuyla birçok kültüre ev sahipliÄŸi yapmıştır. DoÄŸu Anadolu Bölgesi’nin bazı bölümleri arkeolojik çalışmalar açısından ÅŸanslı olsa da (bilimsel kazılarla birlikte kurtarma kazılar vb.) çoÄŸu bölümde çalışmaların eksikliÄŸi dikkati çekmektedir. DoÄŸu Anadolu Bölgesi’nin Yukarı Fırat ile Erzurum-Kars Bölümleri arasındaki geçiÅŸ bölgesinde yer alan Erzincan Ovası ve dolayısıyla Altıntepe, bölge içinde arkeolojik açıdan ÅŸanslı yerlerden biridir. Yürütülen kazılar ve yüzey araÅŸtırmaları bölgenin gerek Orta Anadolu gerekse de Güney Kafkasya ile olan iliÅŸkilerini ortaya koymaktadır. 

      Altıntepe’deki ilk bilimsel kazılar 1959-1968 yılları arasında Prof. Dr. Tahsin Özgüç tarafından gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir. Yayınlanan iki cilt kitap ve birçok makalede genel olarak Urartu Dönemi buluntuları arkeoloji dünyasına tanıtılmıştır. 2003 yılında baÅŸlayan ikinci dönem çalışmalarında sadece Urartu dönemiyle sınırlı kalmayıp, Urartu öncesi ve sonrası Altıntepe’nin yerleÅŸim sürecinin anlaşılması için de kazılar gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir. KuzeydoÄŸu Anadolu’da, özellikle Erzincan Ovası’nın ön tarihi ile ilgili bilgilerimiz Altıntepe kazıları dışında sadece yüzey araÅŸtırmalarının sonuçlarıyla sınırlıdır. Bilimsel kazılarla açığa çıkarılan kontekstlerden gelen mimari ve keramik buluntular, Altıntepe’de gerçekleÅŸtirilen ikinci dönem kazı çalışmalarıyla elde edilmiÅŸtir.
     
      Söz konusu bulgular Altıntepe’nin sadece bir Urartu Kalesi olmasından ziyade çok katmanlı bir yerleÅŸime ev sahipliÄŸi yaptığını göstermektedir. 
Bu çalışmada, bölgenin sadece Urartu dönemi deÄŸil öncesi ve sonrasıyla ilgili sorunları yeni veriler ışığında deÄŸerlendirilerek, bazı önerilerle, gelecek çalışmaların doÄŸrultusu üzerinde durulacaktır.  

Karaosmanoğlu ve Yılmaz_Altıntepe Urartu

Gulan AYAZ
DoÄŸu Anadolu Erken Demir ÇaÄŸ Çanak Çömlek Bulgularının DeÄŸerlendirilmesi Sorunu / The Problem of the Evaluation of Early Iron Age Pottery Data in Eastern Anatolia

      Son yıllarda DoÄŸu Anadolu Erken Demir ÇaÄŸ çanak çömlek bulguları üzerine yapılan çalışmalar artmıştır. Bununla birlikte Erken Demir ÇaÄŸ çanak çömleÄŸine iliÅŸkin ayırtedici ayrımların yapılması ve beraberinde gelen tartışmalarda aynı kısır döngü etrafında dönüldüÄŸü gözlemlenmiÅŸtir. BilindiÄŸi gibi dönemi tanımlamada temel referans noktamızı Yukarı Fırat havzasının tabakalı kazıları saÄŸlamaktadır. Bölgenin daha doÄŸusunda, höyüklerdeki tabakaların silikliÄŸi ve beraberinde bulguların çoÄŸunlukla mezar kazılarından ele geçirilmiÅŸ olması ise özellikle bölge arkeolojisinin daha genç araÅŸtırmacılarca bir sorunsal olarak ele alınmıştır. 


     Üzerinde düÅŸünülmesi gereken bir konu olarak önümüzde duran bu sorunun, çözüm noktasında elimizdeki önemli veri gruplarından birini yivli seramikler oluÅŸturur. Bu buluÅŸmada fikir terakkisinde bulunmak üzere, yivli seramikleri destekleyebilecek doneler bir kez daha analiz edilerek katılımcılarla paylaşılacaktır. 
 

OÄŸuz ARAS
Mehmet IÅžIKLI
 
DoÄŸu Anadolu Arkeolojisinde Atlı Kavimler Sorunu /
The Problem of Equestrian Tribes in Eastern Anatolian Archaeology


 

      DoÄŸu Anadolu konumu itibariyle Ä°ç Anadolu, Kafkaslar ve Mezopotamya arasında kavÅŸak niteliÄŸindedir. Bu nedenle yüzyıllarca halkların kısmi ve toplu nüfus hareketleri bu bölge üzerinden gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir. MÖ 8 ile 6. yy arasında Anadolu’daki varlıkları kısmi arkeolojik verilerle desteklenen, Kimmer ve Ä°skitlerin bu hareketliliÄŸin bir sonucu olarak Anadolu’ya kadar geldiÄŸi düÅŸünülmektedir. Söz konusu bu hareketli gruplar Demir Çağı’nda tüm Anadolu’yu boydan boya geçmiÅŸ ve önüne çıkan bütün uygarlıklarda derin izler bırakmıştır. Bizi bu noktada ilgilendiren ise DoÄŸu Anadolu, dolayısıyla Urartular üzerinde var olan etkileridir. Urartu yazılı kaynaklarına baktığımızda Ä°skit halkları ile ilgili bilgi(lerimiz) tartışmalı olmakla birlikte bir elin parmağını geçmeyecek kadar azdır.

      Minua oÄŸlu ArgiÅŸti ve ArgiÅŸti oÄŸlu Rusa dönemlerine tarihlenen yazıtlarda adı geçen ‘Ä°squgulu Ülkesi’nin, ses benzerliÄŸi göz önünde bulundurularak Ä°squgulu-Ä°skit Ülkesi olduÄŸu düÅŸüncesi ortaya atılmıştır. Bunların yanı sıra, özellikle II. Rusa döneminde yakın iliÅŸkilerin kurulduÄŸu ve atlı kavimlere barışçıl yaklaşıldığı bilinmekle birlikte bu atlı askerlerin paralı asker olarak sınır güvenliÄŸini saÄŸlamak amacıyla stratejik noktalara yerleÅŸimlerine izin verildiÄŸi ve Anadolu’nun içlerine doÄŸru geçiÅŸlerinin serbest bırakıldığı öne sürülen görüÅŸlerden biridir. Ayanis Kalesi’nde açığa çıkartılan yeni arkeolojik bulgular ışığında Urartu Kalelerindeki atlı kavimler etkileri deÄŸerlendirilmeye çalışılacaktır.

Hanifi BÄ°BER
MuÅŸ ili ve ilçeleri
2009 - 2014 Yılları
Arkeolojik Yüzey
Araştırmaları /
Archaeological Surveys of MuÅŸ Province 2009–2014


 

      MuÅŸ ili doÄŸası, iklimi, tarihi ve kültürel yapısıyla DoÄŸu Anadolu Bölgesi’nin önemli kültür ve turizm merkezlerinden birisi olarak dikkat çeken illerimizden biridir. Ancak il sınırları içerisinde bu güne kadar sınırlı sayıda birkaç araÅŸtırma dışında çalışma yapılmamıştır. Bu nedenle MuÅŸ’un tarihi geçmiÅŸi hakkındaki bilgilerimiz oldukça yetersizdir. 
Eldeki sınırlı verilerden edinilen bilgilere göre Tarih Öncesi ÇaÄŸlar’dan itibaren insanoÄŸlunun yerleÅŸimine sahne olduÄŸu anlaşılan MuÅŸ Ä°li sınırları içerisinde bulunan kültür varlıklarımızın sayısı ve güncel durumları da ne yazık ki yeterince bilinmemektedir. 

     Bu nedenle MuÅŸ ve çevresinin Prehistorik ÇaÄŸlardan Orta ÇaÄŸ’a kadar olan dönemlerden günümüze ulaÅŸmış kültür varlıklarını tespit etmek ve MuÅŸ Ä°li’nin söz konusu dönemlerdeki siyasal ve kültürel yapısı hakkında bilgi sahibi olmak amacıyla 2009-2014 yılları arasında (2013 yılı hariç) tarafımızdan beÅŸ yıl süren araÅŸtırmalar gerçekleÅŸtirilmiÅŸtir. 
Yüzey araÅŸtırmalarımızda Ä°lk ÇaÄŸlardan Roma Dönemi sonlarına kadar yaklaşık 160 arkeolojik merkez tespit edilmiÅŸtir. Bunlardan 50 höyük, 20 kale, 21 Nekropol ve tek mezar, 6 düz yerleÅŸme, 3 baraj ve gölet ile 1 taÅŸ ocağı olmak üzere yaklaşık 100 adeti dikkate deÄŸer özellikler arz etmektedir. Bu çalışmada söz konusu merkezler ana hatlarıyla tanıtılmaya çalışılmış ve bölgede yapılan arkeolojik çalışmalarda karşılaşılan bazı problemlere deÄŸinilmiÅŸtir. 

Nilgün COÅžKUN
DaÄŸlık Şırnak Bölgesi Dirheleri /
Dirhes in the Mountainous Region of Şınak



 

Coşkun Nigün_Güçlükonak Dirhe 1[3340].jp

     DaÄŸlık Şırnak Bölgesi, Cizre-Silopi Ovaları ile Van Gölü Havzası arasında kalan ve yükseltisi doÄŸuya doÄŸru artan bir kuÅŸaktır. Yürütülen “Şırnak Ä°li Merkez ilçe, Güçlükonak, Uludere ile BeytüÅŸÅŸebap Ä°lçeleri Yüzey AraÅŸtırması” ile bölgenin arkeolojik sıradüzeni ile ilgili ilk verilere ulaşılmıştır. Daha önce DoÄŸu Anadolu Bölgesi’nde, Urartu kültürel sınırları içinde yapılan çalışmalardan bilinen dirheler, yüzey araÅŸtırmamız sırasında en sık karşılaÅŸtığımız mimari unsurlardır.

     Çalışma alanımızın batısını oluÅŸturan Güçlükonak Ä°lçesi, batıdan ve güneyden Dicle Nehri ile sınırlandırılmıştır. Gabar Dağı’ndan kaynağını alan ve güneyde Dicle Nehri ile birleÅŸen nehir vadilerinin yüksek yamaçlarında, derin vadileri kontrol edecek biçimde konumlandırılmış dirhelerin nerdeyse tamamı birbirini görecek biçimde inÅŸa edilmiÅŸtir. Bölgede dirhelerle birlikte, eÅŸ zamanlı kullanılmış olabilecek kaleler de tespit edilmiÅŸtir. Yüzey araÅŸtırması alanımızın en doÄŸusunda bulunan ve oldukça yüksek daÄŸlarla kuÅŸatılmış BeytüÅŸÅŸebap’ta ise dirheler sayıca çok daha fazladır ve büyük yapı grupları halinde yerleÅŸtirilmiÅŸ olanlar da vardır. BeytüÅŸÅŸebap’ta da dirhelerle iliÅŸkili olabilecek yerleÅŸimler ve mezarlar tespit edilmiÅŸtir.

      Çok iri ve kaba taÅŸlardan yapılan, kare ya da kareye yakın planlı kule benzeri yapılar olan dirhelerin kendi içlerinde hiyerarÅŸik, fonksiyonel ve dönemsel farklılıklarının olup olmadığı, bu geliÅŸkin sistemin merkezi bir siyasi örgütlenme tarafından yaptırılıp yaptırılmadığı, kültürel ve fiziki sınırları ÅŸu an tamamen bilinmezdir. CoÄŸrafi olarak, M.Ö. I binyılın ilk yarısında, YakındoÄŸu’nun iki büyük siyasi gücü olan Yeni Assur ve Urartu devletlerinin arasında kalan daÄŸlık Şırnak Bölgesine dair tüm bu soruların cevabı ancak bölgede yapılacak sistemli araÅŸtırmaların devam etmesi ile mümkün olabilecektir.

 

Sami PATACI
Son Dönem AraÅŸtırmaları Işığında Ardahan ve KuzeydoÄŸu Anadolu Arkeolojisi /
Ardahan and Northeast Anatolian Archaeology in the light of Recent Research


 

    2013 yılından bu yana, Ardahan ili sınırlarında 80’nin üzerindeki arkeolojik alan tarafımızca araÅŸtırılmış, bu alanların önemli bir kısmı ayrıntılı bir ÅŸekilde belgelenirken küçük bir kısmında henüz detaylı çalışma imkânı bulunamamıştır. Altı sezonluk yüzey araÅŸtırmalarının ve diÄŸer projeler kapsamında yürüttüÄŸümüz çeÅŸitli incelemelerin sonuçları, ulusal ve uluslararası nitelikte 18 bilimsel yayında paylaşılmıştır. Yüzey araÅŸtırmalarında ilin dönemlere ve arkeolojik kültür varlıklarının iÅŸlevine göre detaylı haritaları hazırlanmış; arkeolojik alanların yerden ve havadan fotoÄŸraflanması, 3d modellemelerinin yapılması, mimari kalıntıların ve küçük buluntuların teknik çizimlerinin oluÅŸturulması gibi çalışmalara ağırlık verilmiÅŸtir. 
Ardahan’ın hemen hemen her noktasında arkeolojik kültür varlıkları ile karşılaÅŸmak mümkündür; Çıldır Gölü’nün kuzey kıyısındaki Akçakale Adası, Ardahan’ın belki de en önemli EskiçaÄŸ arkeolojik alanıdır. 2013-2015 yüzey araÅŸtırmalarında, bir Erken Tunç Çağı kültürü olan Erken Transkafkasya (Kura-Aras) Kültürü ve sonrasına ait izler ilin merkez ilçesindeki bazı yerleÅŸim alanlarında tespit edilmiÅŸtir. Ardahan Ovası’nın çevresinde yer alan ÇeÄŸilli, YokuÅŸdibi, DeÄŸirmenli, Sulakyurt, Kartalpınar, Çamlıçatak ve Alagöz yerleÅŸimlerinde rastladığımız arkeolojik alanlar Tunç Çağı açısından bizlere yeni veriler sunmaktadır. 

    Yüzey araÅŸtırmalarının sonuçları doÄŸrultusunda kesin bir deÄŸerlendirme yapabilmek doÄŸru olmayacaksa da altı yıllık tecrübemize dayanarak Tunç Çağı’nda Ardahan’ı iskân eden ve olasılıkla yarı göçebe olması gereken toplulukların, pastoral bir yaÅŸam tarzına baÄŸlı olarak hayvancılıkla uÄŸraÅŸtıklarını düÅŸünmekteyiz. Yüksek topografik alanlarda tespit edilen mevsimlik yerleÅŸimler ve hayvanlar için oluÅŸturulmuÅŸ barınaklar/ağıllar, günümüzde de bölge insanının en önemli geçim kaynağı olan hayvancılığın en azından Erken Tunç Çağı’ndan itibaren uygulanmaya baÅŸladığını göstermektedir.
Erken Transkafkasya Kültürü ile baÅŸlayıp geliÅŸen yaÅŸam tipi ve bölgenin sert kış koÅŸulları Ardahan’ın uzun dönemler boyunca kentleÅŸmesini engellemiÅŸtir. EskiçaÄŸ toplulukları Ardahan’da birbirine yakın coÄŸrafi noktalara ve özellikle Kura Nehri’nin yakın çevresine aralıklarla konuÅŸlanarak köy yerleÅŸimlerini meydana getirmiÅŸ; ancak geniÅŸ insan toplulukları geç dönemlere kadar belirli bir mıntıkada yoÄŸunlaÅŸmamıştır. 

     GeçmiÅŸ yıllardaki bazı araÅŸtırmaların sonuçlarında, Ardahan’ın yer aldığı bölge için Urartu, Kimmer ve Ä°skit gibi kültürlerin varlığından söz edilmiÅŸ ve il sınırlarındaki Demir Çağı kalelerinin bazı araÅŸtırmacılarca Urartu Krallığı tarafından inÅŸa edildiÄŸi düÅŸünülmüÅŸtür. Ayrıca ilin Hanak ilçesinde bir Urartu yazıtı keÅŸfedilmiÅŸtir. Bir baÅŸka Urartu yazıtı, Çıldır Gölü’nün güneyinde, Kars ili sınırlarında; ancak Ardahan’a çok yakın bir noktada tespit edilmiÅŸtir. Ne var ki bu yazıtların içerdikleri verilere bakıldığında, ÅŸehrin yer aldığı coÄŸrafyanın Urartu Krallığı'nın kültürel yaÅŸam sahası içerisinde yer aldığını ispatlayabilecek türden buluntular olmadıkları kanaati uyanmaktadır. Yazıtlar, Ardahan'ın da içinde yer aldığı bölgedeki ÅŸehirlerin Urartular tarafından nasıl yaÄŸmalandığının, halkının köleleÅŸtirildiÄŸinin, kalelerinin yıkıldığının birer kanıtıdır. EskiçaÄŸ yazıtlarında, eÄŸer imar faaliyetleri gibi yıkıcı deÄŸil yapıcı eylemlerden bahsedildiÄŸi takdirde bir ÅŸehrin kesin olarak herhangi bir uygarlığın kültür sınırları içerisinde yer aldığı ispatlanabilmektedir. Ardahan, Urartu Krallığı açısından yerleÅŸim alanı statüsünden uzak; ancak haraç alma ve yaÄŸmalama faaliyetleri için uygun bir ara bölge olmalıdır. Demir Çağı Ardahan’ı içe kapanık, yerel bir vaziyete sahipmiÅŸ gibi gözükmektedir.
   
     Ardahan yalnızca EskiçaÄŸ arkeolojisi bakımından deÄŸil, OrtaçaÄŸ arkeolojisi açısından da oldukça önemlidir. Özellikle Posof ilçesi sınırlarında Ä°.S. 9. ve 13. yüzyıllar arasına tarihlenmesi gereken çok sayıda arkeolojik alan mevcuttur. Ne yazık ki ne EskiçaÄŸ ne de OrtaçaÄŸ buluntuları için ÅŸu ana kadar kapsamlı arkeolojik kazılar ve restorasyon ve konservasyon çalışmaları faaliyete geçirilebilmiÅŸtir. Kültür varlıkları tahrip olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Define bulma amacıyla yapılan kaçak kazılar bu tahribatın nedenlerinden biridir. 

GülÅŸah ALTUNKAYNAK
Mehmet Ali ÖZDEMÄ°R

Kurtarma Kazılarının DoÄŸu Anadolu Arkeolojisine Katkıları: TANAP Projesi / Alaybeyi Kazıları ÖrneÄŸi /
The Contributions of Rescue Excavations to the Eastern Anatolian Archaeology: The TANAP Project / Alaybeyi Excavations Example


 

     Ülkemiz toprakları, sahip olduÄŸu arkeolojik potansiyel ile yakın doÄŸu arkeolojisine yön verecek zenginliÄŸe sahiptir. DoÄŸu Anadolu Bölgesi ise bu alandaki rezervini uzun yıllar bünyesinde saklamak zorunda kalmıştır. Cumhuriyetin yetiÅŸtirmiÅŸ olduÄŸu ilk arkeologların bölge arkeolojisine ilgileri üst düzeyde olmasına raÄŸmen, ilerleyen yılarda aynı heyecan devam etmemiÅŸtir. Arkeoloji terminolojisinin ilk oluÅŸtuÄŸu yıllarda, hâkim görüÅŸ, en erken ve en geliÅŸkin uygarlıkların daha alçak ve daha verimli ovalarda olması gerektiÄŸi ÅŸeklindeydi ve bu görüÅŸten yola çıkan araÅŸtırmacıların odak noktasını da ağırlıklı olarak Mezopotamya toprakları oluÅŸturmaktaydı. Bunun yanı sıra, DoÄŸu Anadolu’nun sert iklim ve coÄŸrafi ÅŸarlarının getirdiÄŸi zorluklar, bölgedeki çalışma azlığının önemli nedenlerinden birisi idi. 
1960’lı yılların sonuna doÄŸru baÅŸlayan büyük projeler kapsamında gerçekleÅŸtirilen kurtarma kazıları ise o güne dek hâkim olan bu görüÅŸün yeniden ele alınması gerektiÄŸine iÅŸaret etmekteydi. Zira Keban projesi kapsamında tespit edilen arkeolojik potansiyelin, ancak %30’luk kısmı kazılmasına raÄŸmen, bölge topraklarının, en erken ve dönemi için en geliÅŸkin kültürlere ev sahipliÄŸi yaptığı açıkça görülmüÅŸtü.  


     Baraj yapımı çalışmalarıyla, bölgenin özellikle güneyinde hız kazanan kurtarma kazıları sayesinde, DoÄŸu Anadolu Arkeolojisinin ana hatları ortaya çıkarılmış ve dip tarihinin ne denli zengin olduÄŸu anlaşılmıştır. Modern çağın öncelikli gereksinimlerine paralel olarak devam eden kurtarma kazılarında, 2000 li yılların başından itibaren, daha yüksek ve daÄŸlık kesimler önem kazanmaya baÅŸlamıştır. Petrol ve doÄŸal gaz borularının geçiÅŸ güzergâhında bulunan Erzurum Kars Bölümü de bu durumdan en fazla nasibini alan yöreler arasına girmiÅŸtir. Son 16 yılda, bu kapsamda yapılan pek çok kazı ve araÅŸtırma, kuzeydoÄŸu yaylalarının, sürprizlerle dolu bir arkeolojik süreç yaÅŸadığını ortaya koymuÅŸtur. Bu çalışmaların son örneÄŸi ise 2014 yılından itibaren yürütülen TANAP Projesi kapsamında yapılan, Alaybeyi Kazılarıdır. Erzurum ve civarında en erken yerleÅŸimin M.Ö 5. kadar gittiÄŸini gösteren Alaybeyi Kazıları, daha önce tanımlanmış olan Erken Tunç ÇaÄŸ ve Demir ÇaÄŸ kültürlerine ise çok çarpıcı boyutlar kazandırmıştır. 

Aylin Ü. ERDEM
Etnoarkeolojik Veriler
Işığında Urartu’da Beslenme Alışkanlığı /
Dietary Habits in Urartu in the Light of Ethnoarchaeological Evidence


 

      Urartu coÄŸrafyasının sunduÄŸu olanaklar ve buna baÄŸlı olarak geliÅŸen ekonomik geçim modeli aynı zamanda beslenme stratejisinin de önemli bir belirleyicisidir. Dolayısıyla ağırlıklı olarak tarım ve hayvancılık ekonomisine sahip olan Urartular’ın beslenme modelinde tarımsal ve hayvansal ürünlerin önemli bir yer teÅŸkil ettiÄŸi yadsınamaz. Åžimdiye kadar yapılan arkeolojik çalışmalarda Urartular’ın beslenmesine yönelik çeÅŸitli kalıntılar elde edilmiÅŸtir. Ayanis, Karmir-blur, Bastam ve ÇavuÅŸtepe gibi merkezlerden elde edilen veriler buÄŸday, arpa, akdarı gibi tarımsal ürünlerin yanında koyun-keçi ve sığır gibi küçük ve büyük baÅŸ hayvan kemiklerinden oluÅŸan hayvansal ürünlerin tüketildiÄŸini açıkça ortaya koyar. 

     Bu çalışmanın öncelikli amacı, Urartu’da varlığını bildiÄŸimiz tarımsal ve hayvansal ürünlerin hangi tür iÅŸlemlere tabi tutularak ne türde bir tüketim döngüsüne ve çeÅŸitliliÄŸine sahip olduÄŸunu ortaya koyarak Urartu’nun beslenme stratejini anlamaya çalışmaktır. Bu çerçevede hem arkeolojik, hem de etnografik veriler üzerinden tartışılarak bir deÄŸerlendirme yapılacaktır.  

Atilla BATMAZ
Van Gölü Havzası’nda
Seramik Etnoarkeolojisi:
Kavakbaşı Köyü ÖrneÄŸi Bitlis /
Ceramic Ethnoarchaeology around Lake Van: A Case Study in Kavakbaşı Village, Bitlis


 

Ä°lker ÖZKAN
Duygu KAHRAMAN
Atilla BATMAZ

Parlak Kırmızı Urartu Astarını Modern Teknikler ile Üretme Denemeleri /
Production Experiments on the Red Slip of Urartian Pottery Using Modern Techniques


 

AyÅŸegül AKIN ARAS
Mehmet IÅžIKLI

DoÄŸu Anadolu Arkeolojisinde Arkeometrik Çalışmalar /
Archaeometric Studies in Eastern Anatolian Archaeology


 

     Etnoarkeoloji, arkeolojik sorulara cevap bulmak için kullanılan ve günümüzde arkeologların eskiye oranla daha sık kullandığı bir bilim dalı haline gelmiÅŸtir. Bugün yaÅŸayan kültürlerden hareketle geçmiÅŸe ışık tutmayı hedefleyen bu disiplinin kendi içinde geniÅŸlediÄŸi, alt kollara ayrılarak daha özel araÅŸtırma alanları oluÅŸtuÄŸu gözlenmektedir. Bu kollardan bir tanesi olan “Seramik Etnoarkeolojisi” farklı coÄŸrafyalarda yaygın olarak kullanılmaktayken Anadolu kültürleri için nadiren kullanıldığı görülmektedir.


     Bu çalışmanın amacı DoÄŸu Anadolu’da geleneksel
çanak çömlek üretimini devam ettiren köylerden biri olan Kavakbaşı (Bitlis) Köyü’nde gerçekleÅŸtirilen etnoarkeolojik bir çalışmanın  ön sonuçlarını sunmaktır.  Bu kapsamda köyde, bir mile baÄŸlı, yataksız hem el ayak hem de elle döndürebilen çarkta çekilerek aviskok denilen kırmızı kille astarlanıp açık piÅŸirim uygulanan çanak çömleÄŸin üretim süreçleri ve üretim organizasyonu ele alınacaktır.

 

     Bu çalışmanın amacı, parlak kırmızı Urartu astarını modern teknikler ile laboratuvar ÅŸartlarında elde etmektir. Bu amaçla Van ve Bitlis bölgesinden yerel killer incelenmiÅŸtir. Ä°lk olarak, yerel killer ve kırmızı astar kimyasal ve mineralojik analizlerle tanımlanmıştır. Uygun piÅŸirme sıcaklığını belirlemek için farklı sıcaklıklarda kil numuneleri piÅŸirilmiÅŸ ve piÅŸmiÅŸ numuneler XRD analizleri ve renk ölçümleri ile deÄŸerlendirilmiÅŸtir. Çalışmanın bir sonraki aÅŸamasında, karışım reçetesi ve uygun deflokülantlar belirlenmiÅŸtir. Hazırlanan karışımlar bisküvilerin yüzeylerine uygulanmış, sonuçlar renk ölçümleri kullanılarak karşılaÅŸtırılmıştır.

     Arkeometri bilimi günümüzde arkeolojik çalışmaları “kazmak”tan öteye götüren disiplinler bileÅŸimidir. Arkeolojik buluntuların kimyasal ve fiziksel yöntemlerle pozitif bilimler açısından incelenmesini arkeometri bilimi saÄŸlamaktadır. Bu interdisipliner bakış açısıyla arkeometri, ÅŸüphesiz arkeolojinin içerisinde vazgeçilmez bir konumda yer almaktadır. 

    Anadolu Arkeolojisinin geliÅŸim sürecinde araÅŸtırma ve kazıların azlığı bilinen bir gerçektir. Maalesef bu durumun arkeometrik çalışmalara yansıması da aynı olmuÅŸtur. Bu noktada 1931 yılında Türk Tarih Kurumu’nun kurulması önemli bir adım olmuÅŸ ve Anadolu genelinde birçok araÅŸtırma ve kazı çalışması yürütülmeye baÅŸlanmıştır. Ancak DoÄŸu Anadolu özelinde baktığımızda bu çalışmaların kısa süreli ve sistematik olmayan çalışmalar olduÄŸu gözlenmiÅŸtir. 1960’lı yılların sonuna doÄŸru eksikliklerin giderilmeye baÅŸlanması ile birlikte DoÄŸu Anadolu’da yürütülen çalışmalar hız kazanmıştır. Kurtarma kazısı kapsamında 1967 yılında baÅŸlayan Keban Projesi Anadolu Arkeolojisi’nde arkeometrik çalışmaların yaygınlaÅŸmasına öncülük etmiÅŸtir. Daha sonraki süreçte de DoÄŸu Anadolu Arkeolojisi (Tülintepe, DeÄŸirmentepe) ülkemizde arkeometrik çalışmaların geliÅŸmesinde katkı saÄŸlamaya devam etmiÅŸ, 1979 yılında TÜBÄ°TAK bünyesinde ve ODTÜ katkıları ile kurulan Arkeometri Ünitesi bu çalışmalara farklı bir boyut kazandırmıştır.   

    DoÄŸu Anadolu Bölgesi’nin Geç Kalkolitik’te baÅŸlayıp Urartu’ya kadar devam eden sürecinde kısa ve uzun süreli olmak üzere birçok kazı gerçekleÅŸtirildiÄŸi görülmektedir. En önemlisi de yürütülen kazı çalışmaları sonucunda zengin arkeolojik buluntu topluluÄŸu oluÅŸmuÅŸtur. Elde edilen arkeolojik buluntuların arkeometrik yöntemlerle ele alınması yerleÅŸimlerin kendi içerisinde olduÄŸu gibi bölgede yer alan baÅŸka yerleÅŸimler ve hatta diÄŸer çaÄŸdaÅŸ kültür bölgeleri ile olan etkileÅŸimlerini ve iletiÅŸimlerini ortaya koymayı saÄŸlayacaktır. Bu noktada arkeometri çalışmalarında ilk adımların atıldığı DoÄŸu Anadolu Arkeolojisi’nde arkeometrik yaklaşımların kazı çalışmalarına uygulanabilirliÄŸi ve DoÄŸu Anadolu Arkeolojisine katkıları tartışılacaktır.

Caner IÅžIK,
Nuran Erol IÅžIK

Van Gölü Havzası’nda Kültür AraÅŸtırmacısı Olmak /
Being a Cultural Researcher in Van Lake Basin
 

    Van Gölü ve çevresi kadim medeniyetlere beÅŸik olmuÅŸ ve günümüzde de birçok farklı kültürel çeÅŸitliliÄŸi içeren bir havzadır. GeçmiÅŸ medeniyetlerin kültürel dünyanın ÅŸekillenmesinde mutlaka etkileri vardır. Bu etki detaylı ve derinlikli kültür incelemeleri ile ortaya çıkarılabilir. Kültür senkretik bir yapı olarak iç içe geçmiÅŸ birçok unsurun bileÅŸimi olarak deÄŸerlendirilmelidir. Söz konusu senkretik yapının çözümlenmesi ise ancak etik-emik deÄŸerlerin dikkate alınması ve bu deÄŸerlendirmelerin gerekçelerini oluÅŸturacak malzemenin toplanması ile mümkündür. Bu da alan araÅŸtırmasını, katılımlı gözlemi, derleme çalışmalarını zorunlu kılar. 

     Alan araÅŸtırması sosyal bilimsel bir çalışmada hem verinin güncelliÄŸinin saÄŸlanması hem de doÄŸrudan deneyimlenen bilginin ortaya çıkarılması için zorunludur. Fakat alan araÅŸtırması yapılan alan Van gölü havzası olunca beklenmedik, önceden hesaba katılmayan, araÅŸtırmayı zorlaÅŸtıran dirençler ortaya çıkmaktadır. Bu dirençler üç baÅŸlık altında sınıflandırılabilir. Ä°lki araÅŸtırmacının kendinden kaynaklanan dirençlerdir, bunlar araÅŸtırmaya, bilime ve alana dair öÄŸrenilen bilgilerdir. Ä°kinci direnç resmi kurumlar ve kolluk güçlerinin güvenlik gerekçesi ile araÅŸtırmanın sekteye uÄŸraması durumudur. Üçüncüsü ise baÅŸ edilmesi gereken fakat baÅŸ edilmesi en güç olan, araÅŸtırma yapılan grubun sosyal direncidir. 

     AraÅŸtırma söz konusu dirençlerin azami oranda etkisiz kılınması ile gerçekleÅŸebilecektir. Fakat araÅŸtırma alanı kültür olması ve kültürün derinlemesine analiz gerektiren bir yapı arz etmesi beklenilen düzeyde bilgi teminini güçleÅŸtirmektedir. Anladığınız konuları yazmak, yazdıklarınızı gerekçelendirmek zor olmaktadır. Bilimsel kaynak gösterme ve kaynak kiÅŸi bilgilerini verme sıkıntı yaratabilmektedir. Bununla birlikte bu güvensiz durumdan faydalanmak isteyen ve bilimsel kaygıların dışında ideolojik manipülasyonlarla hareket eden araÅŸtırmacılara da uygun ortam saÄŸlanmaktadır. Her durum da saÄŸlıklı bilimsel analiz yapmak zorlaÅŸmaktadır. Güvenlik gerekçeleri ile araÅŸtırılamayan alanlar, manipülatif, ideolojik bilgi üreten yapılar tarafından çok rahat bir biçimde kullanılabilmektedir. 

     Çalışmamızda söz konusu bölgede yapılmış, derleme ve alan araÅŸtırmaları verilerinden hazırlanan örnek olaylarla açıklamara yer verilerek, alan araÅŸtırmasının güçlükleri, alan deneyimi ile birleÅŸtirilip analiz edilmeye çalışılacaktır.

Tevfik Emre ÅžERÄ°FOÄžLU
Bengi BaÅŸak SELVÄ°

Kültür Politikaları Ekseninde DoÄŸu Türkiye’de Arkeolojinin Dünü ve Bugünü: Sorunlar ve Çözüm Önerileri /
Archaeology in Eastern Turkey: Problems and Proposed Solutions

    19. yüzyıl sonundan günümüzde uzanan süreçte modern Türkiye’nin doÄŸu bölgelerinde bölgesel politik belirsizlik, sosyo-ekonomik krizler ve ulus devlet oluÅŸumu sürecinde dayatılan kültür politikaları sebebiyle arkeolojik çalışmalar nicelik ve nitelik açısından belli sınırlar içine hapsolmuÅŸ, arkeoloji alanında ülkenin geri kalanında görülen geliÅŸmeler farklı bir etnik ve sosyo-kültürel yapıya sahip bu bölgelere beklenen ölçüde yansıyamamıştır. Bu tebliÄŸde 19. yüzyıl sonu itibariyle bölgede gerçekleÅŸtirilmiÅŸ çalışmalar araÅŸtırma konuları itibariyle ele alınacak, bu çalışmaların niteliklerindeki dönemsel deÄŸiÅŸimiler irdelenecek, bölge içerisinde neredeyse hiç arkeolojik araÅŸtırma yapılmamış yörelere deÄŸinilecek ve araÅŸtırmaların nicelik açısından yoÄŸunluÄŸu ülkenin diÄŸer bölgeleriyle karşılaÅŸtırılacaktır. Ortaya konan farklılıkların muhtemel sebepleri tartışılacak, bölgedeki mevcut durum da ele alınarak geleceÄŸe dönük bazı çözüm önerileri sunulacaktır.

Serkan ERDOÄžAN 
Mazgirt/Kaleköy Kalesi Urartu Kaya Mezarına Ä°liÅŸkin Yeni Bulgular /
The New Discovery of a Urartian Rock-Cut Tomb in Mazgirt/Kaleköy Fortress

 

Erdoğan S. özet için[3342].jpg

     Kaleköy Kalesi, Tunceli il merkezinin 26 km. güneydoÄŸusundaki Mazgirt ilçesi yakınlarında konumlanmıştır. Kale, ilçe merkezine yaklaşık olarak 750 m. çapında oval görünümlü 80 m. yüksekliÄŸindeki bir tepe üzerine kurulmuÅŸtur. Kaleköy Kalesi’ndeki iki odalı kaya mezarı, kayalık bir podyum üzerine yükselen kale sitadelinin güney cephesinde yer almaktadır.
    
     Kaya mezarı, mimari döÅŸem ve süslemeleri ile Urartu Krallığı’nın en göz alıcı kaya mezar örneklerinden birini temsil etmektedir. Kaya yontuculuÄŸunda düz ağızlı kazıyıcılar ile biçimlendirilmesine dayalı Urartu yapım tekniÄŸi, kaya mezar odalarının pürüzsüz bir yüzeye sahip olmasını saÄŸlamıştır. Urartuca kitabesi bulunan dromos tarzındaki giriÅŸi, mezar ile iliÅŸkili sarnıca/kuyuya açılan kapı düzenlemesi ve ana oda içerisindeki fistolu korniÅŸler ile muntazam niÅŸlerle bezeli olması kaya mezarının seçkin yerini doÄŸrulamaktadır. Mezarın genel görünümünü, yapının ön cephe mimarisini oluÅŸturan kavisli/kemerli biçimde sonlanmış görkemli giriÅŸtir. Tek kanatlı bir kapıdan giriÅŸ saÄŸlandığı anlaşılan ana oda, 5.95/5.65 m. x 3.60/3.10 m. boyutlarında düzensiz bir dikdörtgen plana sahiptir. Mezarın ana odasının önemli bir mimari süsleme öÄŸesi durumundaki fistolu korniÅŸler ahÅŸap öykünme tarzına uygun olarak (yarım) yuvarlak formlu kiriÅŸ uçlarından uyarlanmış olmalıdır. Daha özensiz yapılmış yan odanın ebatları 3.55 m. x 3.50 m. olup planı kare ÅŸekline yakındır.
    
     Kaya mezarının ana oda tavanında ve yan odaya açılan kapı sövesindeki fisto iÅŸlemelerine eÅŸlik eden kırmızı boya izleri, mezarın açık renkli bir zemin üzerine kırmızı renkli geometrik motiflerin iÅŸlendiÄŸine iÅŸaret etmektedir. Ana oda tavanının arka tarafında (kuzey bölümünde) üç sıra halinde - her biri yaklaşık 0.80 - 0.90 m. uzunluÄŸunda ve 0.40 m. geniÅŸliÄŸinde - kırmızı boya izleri saptanmıştır.  Ana odanın doÄŸu duvarından yan odaya açılan kapı, dış ve iç olmak üzere fisto süslemeli korniÅŸlerden oluÅŸan iki çerçeveden meydana getirilmiÅŸtir. Belirgin olarak kapı iç çerçevesinin üst bölümünde, her fisto süslemeli silme öÄŸesine eÅŸlik edecek tarzda, kırmızı renkli boyadan yapılmış yarım halka biçimli duvar boyası süsleme izleri tespit edilmiÅŸtir. Oda tavanı ile aynı kırmızı renk tonundaki boya izleri kapı çerçevesinin öteki silmelerindeki fisto yerlerinde daha silik bir görünüm vermesine karşın, yan oda kapı iç ve dış çerçevesinin bütünüyle sözü edilen duvar boyası süslemesiyle bezeli olduÄŸu anlaşılmaktadır. Buradaki kırmızı duvar boyasıyla yapılmış yarım halka biçimli süslemenin ortasına aynı kırmızı rengi taşıyan oval görünümlü bir nokta kondurulmuÅŸtur. Bu kırmızı renkli süsleme öÄŸeleri, ana oda tavanı ile fisto kabartmalı ikinci odanın kapı silmesi ve bunun üzerindeki fistolu yan üst duvar korniÅŸi ile yine fisto süslemeli tavan korniÅŸini takip ederek bütünlüklü bir duvar boyası dekorasyonu oluÅŸturduÄŸu izlenimini vermektedir. Söz konusu izler güneÅŸ ışığını alamayan dış ortam etkilerinden uzak, kör bir noktada yer almaktadır ve en azından söz konusu kırmızı boya izleri, tavanın orta yerine kadar uzanmış görünmektedir. Bu kırmızı renkteki birbirine paralel boya dekorasyonu beyaz renk gibi açık renklerdeki bir arka plan duvar boyası üzerine yapılmış olmalıdır. Mezar ana odasının içerisindeki belirli aralıklarla izlenilen yuvarlak formlu oyukların mantar baÅŸlı çiviler (sikkatu) aracılığıyla dekoratif iÅŸlevli kare biçimli plakaların tutturulmasına yönelik olabileceÄŸi düÅŸünülmektedir.
    
     Kaya mezarı dromosu ile aynı ön alan kullanımına sahip bir sarnıca açılan, kayaya oyulmuÅŸ kültsel iÅŸlevli bir kapı Urartu mimarisinde tekil bir örneÄŸi temsil etmektedir. Söz konusu kapı ve sarnıç düzenlemesi ölüm sonrası yaÅŸam baÄŸlamında Hitit yeraltı dünyası anlayışı ile baÄŸlantılı görünmektedir.
    
     Mimari süsleme öÄŸeleri, duvar boyaları ve iç dekorasyona ait izler Kaleköy kaya mezarının Urartu baÅŸkenti Tušpa’daki kral mezarlarıyla boy ölçüÅŸebilecek niteliklere sahip olduÄŸunu göstermektedir. Kaya mezarı içerisinde yatanın ya da yatanların kimliÄŸi bilinmemekle beraber onların önemli görevlerde bulunmuÅŸ olmaları gereken Urartu hanedanından gelen kimselerin olmaları beklenebilir. Dolayısıyla Urartu kaya mezarları arasında Kaleköy Kalesi kaya mezarı, krali mezar tipi kategorisinde deÄŸerlendirilmelidir. Bu çalışmada, Kaleköy Kalesi Urartu kaya mezarının bilinmeyen özelliklerinin yapılan yeni gözlemler sonucu ortaya çıkarılması hedeflenmiÅŸtir.
 

bottom of page